Futbol dünyasına girmem 1976 yılında olmuştu.
Avusturya Lisesi’nden (St. Georg) sonra İngiltere'ye gitmiş daha sonra da Cardiff'de (Galler) master yapmıştım. Türkiye'ye döndükten sonra bir süre Kapalıçarşı'da rehberliğe soyunmuştum. Almanca, İngilizce ve İtalyancam da vardı. Okulda Latince de okuduğum için ek bir ders alabilirdim. O zaman 'Centro dı Studi İtalıanı' yani Tepebaşı'ndaki İtalyan Konsolosluğuna bağlı okulda eğitim görmüştüm.
O sıralar Nuruosmaniye Caddesi ve Kapalıçarşı neredeyse turizmin merkeziydi. Binlerce turist sabah akşam orda hem tarihi eserleri görür ve alışveriş yapardı. Ben de lisanlarımla onlara yardım ederdim. Ama bir gün MİLLİYET gazetesinin Londra temsilcisi Kasım Yargıcı'ya rastladım. Ne iş yaptığımı sordu. Ben rehberlik deyince de hemen yanıt verdi.
“Hazırlan pazartesi MİLLİYET'e gidiyoruz.”
Yani MİLLİYET gazetesi serüvenim böyle başladı. MİLLİYET yazarı Reha Erus'unda desteği ile göreve başladım.
Siyasetten çok sporla uğraşmak çok hoşuma gitmişti. Daha girdiğimin ikinci ayında Bratislava'da oynanacak Çekoslovakya-Türkiye milli maçına gönderilmiştim. Bir stajyer için çok şaşırtıcı bir görevlendirmeydi. Bu göreve beni layık görmüşlerdi.
Yıllar yılları kovaladı. Ardından üç dünya kupası (1982 İspanya - 1986 Meksika - 1990 İtalya) görev yaptım. Dörtte Avrupa Futbol Şampiyonasında çalıştım. Bunun yanı sıra milli maçlar Avrupa kupaları ve şahsı seyahatler çabası. Dünyada görmediğim ülke ve çalışmadığım yer kalmadı.
Bunun yanı sıra yetiştirdiğim bir sürü insan daha doğrusu genç.
Gazetecilik mesleği ve televizyonlarda yöneticilik yaptığım dönemlerde birçok olayla da karşılaştım. Bunlara son derece sakın yaklaşmak ve panikten uzak durmak en büyük başarıdır. O şekilde büyük gazete ve televizyonları idare edebilme şansını elde edersiniz.
Futbol maçlarında neler görmedim ki. Dünya kupasında takımını sahadan çekmeye kalkan şeyhler. İki takım arasında yapılan karşılıklı hatır şikeleri. Futbolcuya kafa atan ısıran futbolcular daha neler neler.
Geçen hafta oynanan Trabzonspor-Fenerbahçe maçı aklıma eldi.
Koskoca Emniyet Müdürlüğü nerede. Tedbir almamış mı diye sordum. Bu kamu kurumlarının çok istihbaratçıları vardır. Onlar niye atlamış dedim. Yine yanıt yok. Sordum da sordum. Çünkü Trabzon'da Fenerbahçe'de uzun yıllardır bir husumet içindeler. Bu kinin ortadan kalkması o kadar kolay değil.
Şimdi Fenerbahçe'de gözler Ali Koç'ta. Çünkü Koç genel kurulunu toplayacak ve ligden çekilme konusunu gündeme getirecek.
Neden ligden çekilirsin belli değil. Maçı kazanmışın. Futbolcuların dayak da yememişler. Bu ligden çekilme nasıl bir korkutmadır. Bütün faturası Fenerbahçe kulübüne kesilecek bir fatura.
Ben LİG TV genel müdürü olduğum yıllarda Aziz Yıldırım ikide bir “Maçları yayınlatmayacağım” demişti. Bir gün yasaklayamadı. Sadece kordon kesmekle kaldı.
Diyeceğim şu. Fenerbahçe kulübü 1907'de kurulmuş bir futbol kulübü. Ne başkanlar gelmiş geçmiş. Siz Ali Koç olarak ortalığı dağıtma ve yıkma becerisini kullanmanın size ne gibi bir getirisi olabilir. İki ay sonra kulüpten ayrılacaksınız. Bazı işleri başaramamış olabilirsiniz. Allaha ısmarladık der kapıyı çekersiniz.
Fenerbahçe kulübü böyle “gemini almamış tazılara” meydan bırakılmamalıdır.
Sevgili Fenerbahçeliler. Kulübünüze sahip çıkın. Hırslara ve çocukça davranışlara meydan bırakmayın. Çünkü Fenerbahçe'ye hepimizin ihtiyacı var.
Hoşça kalın…