Kasım ayının ilk haftası Atina’daydık.
İlk izlenim olarak gördüğüm en kötü başkent diye düşünüyordum fakat Akropolis’i gezip hikayesini dinleyince fikrim değişti.
Bir yanda ilahlar, tanrılar, tapınaklar, agoralar diğer yanda bunların etkisiyle düzenlenmiş modern kent kültürü…
Antik ilahi kültürle modern kent kültürünün yansımalarını her yerde görüyor ve mitolojik tarihin bir kentin ruhunu, kültürünü kimliğini, yaşamını, ekonomisini nasıl etkilediğini anlıyorsunuz.
Akropolis’li Silivri’nin antik tarihini yeniden ele almayı gerektirecek bilgiler edindik.
Silivri tarihinde sadece Aziz Nekteryus ve Justinionus’tan bahsedilir ama mesela M.Ö. 4. yüz yılda yaşamış Democrates ve M.ö. 5. yüz yılda yaşamış olan Herodikus Selymbria doğumluymuş…
Tıbbi ve jimnastiği birleştiren adam olarak bilinen Herodikus beslenme, tıp ve beden eğitimi teorisinin kurucusu ayrıca Hipokiates’in hocalarından biri olduğuna rivayet edilen gerçek anlamda tarihsel etki bırakmış Selymbria doğumlu en önemli kişi olarak anılıyor…
Geliştirdiği düşünceler ve uygulamalar spor hekimliğinin temeli kabul ediliyormuş.
Demociates ise antik etik söz koleksiyonlarında Selymbrialı Democrates’in sözleri deyişleri, Ahlak öğretileri bulunan Selymbria’nın ikinci entelektüel kişisi olarak bilinen etik ve bilgelik yazarıymış.
Bunları öğrence ilk işim Silivri’nin Akropol alanı Kale Park’a gitmek oldu.
Kültürlerin Buluşması temalı Ayin varmış, tesadüfen isabet oldu.
Akropalis kültürünün yerel boyutunu yerinde izleme fırsatı vardı ancak güvenlik, ‘yassah hemşerim’ dedi!...
Fener Patrikhanesi dahil batı medeniyetlerinin en önemli Katedrallerine girip çıkmış en büyük kiliselerinde ayinler izlemişim, üç gün önce Atina Katedralindeydim kendi memleketimdeki Kültürler Buluşmasına grişn yasaklanmasını anlayamadım, anlam veremedim.
Bir tarafta etik, ahlak ve spor kültürünü dünyaya yayan Selymrialılar bir tarafta kültürler buluşmasını kısıtlayan modern ilgili yetkililer…
Mantara bile kültür veren rabbim birilerine vermemişse vardır bir bildiği…
Ben girdim.
Dini ritüellerden ibaret ayini de izledim.
Sonunda anladım ki kültürün gerçek büyüsü taşlarda, yapılarda ritüellerde değil, yüzyıllardır süren düşünme, sorgulama ve kendini aşma geleneğinde saklıymış…”